Aile Sağlığı Merkezlerinin Kirasını Kim Ödüyor? Antropolojik Bir Bakış
Bir antropolog olarak, her kültürel yapının ardında saklı ritüelleri, sembolleri ve sessiz toplumsal sözleşmeleri keşfetmeyi severim. Aile Sağlığı Merkezleri (ASM), sadece sağlık hizmeti verilen binalar değildir; onlar, toplumun sağlıkla olan ilişkisinin, dayanışma biçimlerinin ve kamusal alan anlayışının somutlaştığı modern tapınaklardır. Ancak bu tapınakların maddi yönü —örneğin, “Aile Sağlığı Merkezlerinin kirasını kim ödüyor?”— sorusu, bizi kültür, iktidar ve aidiyet bağlamında derin bir sorgulamaya davet eder.
Kamusal Alanın Yeni Ritüelleri
Antropoloji, toplulukların kendilerini nasıl örgütlediklerini, aidiyet duygusunu nasıl inşa ettiklerini inceler. Aile Sağlığı Merkezleri, bu anlamda modern toplumun yeni ritüel alanlarıdır. Her sabah kapısından giren birey, sadece sağlık kontrolüne değil, aynı zamanda devletle kurduğu görünmez bir sözleşmenin parçası olur. Bu merkezler, hem bireyin kamusal hizmete erişim hakkını hem de devletin ‘vatandaşına bakma’ görevini sembolize eder.
Peki bu sembolik sistem içinde kira ödemesi kimin görevidir? Sağlık sisteminin finansal yapısına bakıldığında, Aile Sağlığı Merkezlerinin kira giderleri genellikle devlet bütçesinden veya belediyelerin desteğiyle karşılanır. Ancak kimi yerlerde, bu yükümlülük aile hekimlerine devredilmiş durumda olabilir. Bu durum, kamusal bir hizmetin özel sorumlulukla kesiştiği gri bir alan yaratır; tıpkı geleneksel toplumlarda bireysel ritüellerin kolektif alanla kesişmesi gibi.
Semboller, Mekân ve Topluluk Hafızası
Her Aile Sağlığı Merkezi, sadece tıbbi bir hizmet noktası değil, aynı zamanda bir toplumsal semboldür. Bu sembolün kira ödemesi sorusu, toplumun devletle olan ilişkisini anlamak için güçlü bir ipucudur. Kira bedelini devletin ödemesi, kolektif sorumluluğun, ortak iyiliğe yapılan katkının bir göstergesidir. Ancak hekimlerin bu yükü üstlenmesi, sağlık hizmetinin özelleşmeye doğru kaydığını, bireysel sorumluluğun arttığını simgeler.
Bir antropolog için bu durum, toplumun ekonomik sembollerini ve etik değerlerini yeniden düşünmek anlamına gelir. Çünkü kira yalnızca maddi bir yükümlülük değil, aynı zamanda bir aidiyet göstergesidir. “Kimin ödediği” sorusu, “kimin sahip çıktığı”yla eşdeğer hale gelir.
Modern Devletin İkonografisi: Sağlık ve Mülkiyet
Antropolojik açıdan mülkiyet, yalnızca toprağın veya binanın sahipliğiyle sınırlı değildir. Mülkiyet, sembolik bir egemenlik biçimidir. Aile Sağlığı Merkezlerinde kira konusunun tartışılması, devletin “sağlık üzerindeki hâkimiyet alanını” nasıl tanımladığını da ortaya koyar. Eğer bir ASM’nin kirasını devlet ödüyorsa, bu, sağlık hizmetinin kutsal bir kamu ritüeli olarak görüldüğünü işaret eder. Ancak kira yükü bireylere bırakıldığında, ritüel sekülerleşir; devlet, kamusal sorumluluğunu kısmen geri çeker.
Bu dönüşüm, neoliberal sağlık politikalarının antropolojik yansımalarından biridir. Sağlık merkezinin duvarları, yalnızca hastalıkların değil, aynı zamanda ekonomik ve kültürel değerlerin de yansıdığı aynalardır.
Kira Üzerinden Kimlik ve Topluluk Bağları
Bir köydeki Aile Sağlığı Merkezi ile büyükşehirdeki bir ASM arasında kültürel bir fark vardır. Köyde kira konusu genellikle dayanışma içinde çözülür; bazen yerel halk binayı sağlar, bazen belediye destek olur. Bu, kolektif kimliğin güçlü olduğu bir bağlamı temsil eder. Şehirde ise bireyselleşmiş bir yapı görülür; kira, sözleşme ve sorumluluk kavramları ön plana çıkar. Bu fark, toplumun sağlıkla kurduğu ilişkiyi de yeniden biçimlendirir.
Dolayısıyla, “Aile Sağlığı Merkezlerinin kirasını kim ödüyor?” sorusu, aslında şu daha derin soruya açılır: “Bir toplum, sağlığa ve dayanışmaya nasıl değer biçer?”
Sonuç: Kira Bir Kültürdür
Kira, yalnızca ekonomik bir gereklilik değil, kültürel bir anlatıdır. Her kira sözleşmesi, her ödeme, sağlık hizmetinin toplumsal anlamını yeniden tanımlar. Aile Sağlığı Merkezlerinin kirasını kimin ödediği meselesi, devletin vatandaşla kurduğu bakım ilişkisinin sembolik yüzüdür. Devlet mi, hekim mi, toplum mu? Aslında her biri bu hikâyenin bir parçasıdır. Çünkü sağlık, yalnızca bir hizmet değil, bir kültürel dayanışma ritüelidir.
Ve belki de asıl soru şudur: Bu ritüeli sürdürmek için kim, ne kadar sorumluluk alır?